Mersin Böcek İlaçlama - 0532 132 91 97 - Mersin Haşere İlaçlama

Mersin Böcek İlaçlama - Sağlıklı Günler Sunuyoruz - 0532 132 91 97

Join the forum, it's quick and easy

Mersin Böcek İlaçlama - 0532 132 91 97 - Mersin Haşere İlaçlama

Mersin Böcek İlaçlama - Sağlıklı Günler Sunuyoruz - 0532 132 91 97

Mersin Böcek İlaçlama - 0532 132 91 97 - Mersin Haşere İlaçlama

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Mersin Böcek İlaçlama - 0532 132 91 97 - Mersin Haşere İlaçlama

SGS Böcek İlaçlama (Sağlıklı Günler Sunuyoruz)


    TAŞUCU TURİSTİK MEKANLAR

    MersinLee
    MersinLee
    Admin


    Mesaj Sayısı : 178
    Usta : 545
    Kayıt tarihi : 29/01/08
    Yaş : 37
    Nerden : Mersin

    TAŞUCU TURİSTİK MEKANLAR Empty TAŞUCU TURİSTİK MEKANLAR

    Mesaj tarafından MersinLee 22nd Haziran 2009, 07:55

    [b]UNUTULMUŞ OSMANLI YADİGÂRI SU YAPILARI

    Şehrimizin Osmanlı tarihiyle bağlantısını ve tarihsel geçmişini simgeleyen eserlerden bir grubu da çeşmelerdir. Ancak, maalesef konaklar, mezarlıklar ve diğer Osmanlı eserleri gibi ilgisizlikten büyük tahribata uğramışlardır. Oysaki çeşmeler, bir şehrin kültürel olarak “bizim şehrimiz” olma kimliğini yansıtan en önemli eserlerdendir. Osmanlı resmi kayıtlarına göre, 1900 yılında, Silifke kazası genelinde toplam 41 adet çeşme bulunmaktaydı .Şehrimizde, yakın geçmişe kadar varlığını sürdüren diğer bir su yapıları da en zor, sapa geçiş noktalarında gelip geçenlerin su içme ihtiyacını gidermek için kurulan su küpleridir. Bu yazımızda, günümüze kalabilmiş Osmanlı devrinden kalma çeşmelerle, sadece yerlerini sözlü anlatımlarla tespit edebildiğimiz su küplerinden söz edeceğiz.

    A-ÇEŞMELER
    1-Mukaddem Dede Çeşmesi: Antik Silifke-Ayatekla yolunun Mut çevre yolu ile kesiştiği noktadan 50 metre kadar ileride, sağda Mukaddem Dede türbesinin yanı başındadır.
    Kemerli tarzda, gelen suyun havuza akacağı ve musluk vazifesi gören alt alta 2 adet su oluğu hala sağlam kalabilmiştir. Çeşmenin altıgen kabartma taştan kitabesi, okunamayacak kadar tahrip olmuştur. Halen su akmayan çeşmenin sırtının dayalı olduğu yamacın baskısıyla çeşme yapısı çatlamış ve öne doğru hafif eğilmiştir. Arkeologlarca …… tarih ve sayı ile tescil edilen çeşmenin etrafında, adı geçen yıllarda antik yapı kalıntıları ve mezarlar bulunmakta idi. Ama günümüzde tamamen evlerle çevrelenmiş olan çeşme, bir de modern dış cephe boyası ile boyanmıştır. Bu durum, Osmanlı yadigarı eserlere ne kadar sahip çıktığımızın (?) bir örneği olsa gerek.

    2-Gelin Suyu Çeşmesi: Silifke-Gülnar yolu üzerinde, Silifke’den yaklaşık7-8 km uzaklıktadır. Bu yöne gidenlerin şöyle bir durup aşağıdaki (güneydeki) Bahçe Deresi vadisi ve Taşucu kıyılarını doyasıya izleyebileceği bir noktada yer almaktadır. Çeşmenin üzerinde yer alan ve siyah boya ile harfleri belirginleştirilen eski kitabesine göre tahminen 1340 (Miladi 1921-1922) yılında (çünkü tarihin son rakamı tahrip olmuştur), Zeynep Kadın adına yaptırılmıştır. Modern 2. kitabe ise 01-06-1995’te çeşmeyi tamir ettiren Ali Özet ve eşine aittir. Çeşmenin duvar derzleri, belki tamir sırasında belki de daha sonra, çok çirkin bir lacivert-siyah arası boya ile boyanmıştır. Havuzu tamamen betonarme modern havuz olup kemerli ana yapı üzeri maalesef geçtiğimiz seçimlerin propaganda afişleri ile kirletilmiştir. Çeşme şu an kuru bir çeşmedir.

    3-Ağılı Çeşme: Silifke-Bükdeğirmeni yolu üzerinde, Sayağzı Mahallesinden 3 km kadar ileridedir. Yakın yıllara kadar, çeşmenin yaslandığı yamaçta oluşan kayma nedeniyle, yarısı yıkılmış olan çeşme, onarılmıştır. Şu an, eski biçiminde olsa da orijinal hemen hiçbir yeri kalmamıştır. Çeşme suyu, 20 metre kadar yukarısındaki su kaynağından gelmektedir. Bu kaynaktan çıkan su, sonradan Bizans devri yapısı bir kanala alınarak Sayağzı mezarlığının kuzeyindeki yamaçta yer alan ve bugün de görülebilen devasa Bizans yapısına taşınmaktaydı.

    Günümüze kalabilmiş ve tamiratlarla büyük ölçüde orijinalliğin kaybetmiş diğer bir çeşme daha vardır. Bu, Kabasakallı-Karakabaklı yolu üzerinde, yani Kabasakallının 1 km kadar kuzeydoğusunda, vadi içindeki çeşmedir.

    Silifke şehir merkezinde de hiç olmazsa 19. yüzyılda, bu tür çeşmelerin mevcut olması beklenir. Ama maalesef, günümüze kalan olmamıştır. Bugün Silifke Müzesi ana binası girişinde, taş döşeli yüksek podyum alan üzerinde solda oldukça büyük bir mermer kitabe yer almaktadır. Tahminimizce şehir içindeki eski bir çeşmeye ait olan bir kitabedir. Tarihsel ve kültürel değerlerimize azıcık da olsa saygısı, ilgisi olanların bu kitabeyi mutlaka görmelerini tavsiye ediyorum. Kitabede, eski yazı ile, “Vüzerayı Saltanatiyeden Sofya’lı müteveffa (vefat etmiş) Osman Paşa hafidesi (evladı) ve İç İl’in mutasarrıfı saadetlü Mehmet Nüzhet Paşa hazretlerinin halilesi (eşi) merhume Nuriye Hanımın hayratıdır” ifadesi yer almaktadır. Kitabede, Hicri 1323 (Miladi 1905) tarihi verilmektedir.
    1318 Adana Vilayet Salnamesi.

    B- SU KÜPLERİ
    Geçmiş yüzyılda, yakınlarda su kaynağı bulunmadığı; boru kullanımı henüz yaygın olmadığı için mevcut yer şekillerinin çeşme yapımına imkân vermediği geçiş noktalarına su küpleri konulmaktaydı. Bugün müzelerde görebileceğimiz ve içine neredeyse bir insanın sığabileceği büyüklüğe kadar ulaşabilen, pişmiş topraktan mamul su küpleridir (çömlekleri) bunlar. Bir çeşit kuyu vazifesi gören ve bu hayrı yaptıranca, gelen geçenin su içip hayır dua etmesi niyaz edilen bir hizmetti. Hayrat sahibince, küp her zaman suyla dolu tutulmaya çalışılırdı. Genellikle tahta kapakla ağzı kapatılan bu küplerden su almak için küpün yanında, ayrıca tas vb bir de kap bulunurdu.

    Bu küplerden, tespit edebildiğimiz kadarıyla, birisi, Silifke-AyateklaTaşucu yolunda, tam olarak Darboğaz denilen yerdeydi. Silifke yönünden gidildiğinde, Darboğaz’ı çıkınca, yolun solunda, bugünkü Esentepe’ye giden yolun kavşağında idi. Anlatıldığına göre, “bir zeytin ağacının dibinde ” duruyordu. Bu küpün, kimin hayratı olduğunu şimdilik tespit edemedik. Diğer bir küp ise, “Taşucu-Tahtacıbeleni köyü yolunda, Taşucu’ndan 2 km uzaklıkta, tevekli denilen semtte ve bir çam ağacına sıkıca bağlanmış halde, 20-25 litre kadar kapasiteli bir küptü” . 1960’lı yıllarda vefat eden ve Tahtacıbeleni köyü sakinlerinden olan tıraş Ali ya da Molla Ali adıyla anılan kişinin hayratıydı. Bu küpe, her gün, “tuluk” dediğimiz, tulum biçiminde yüzülüp işlemden geçirilmiş keçi derisinden su kabı ile su getirilip doldurulurdu .

    Günümüzde, tabi ki bu yapılardan hiçbir iz kalmamıştır. Ama, ecdadımızın, su sorununa insani duygularla ve pratik çözüm bulma çabasının kanıtı olan bu çeşmeler fiziksel olarak korunmalıdır. Su küpleri ise hiç olmazsa hafızalarda yerini daima sıcak tutmalıdır.


    Göksu deltası, nadir ve nesli tehlikeye düşmüş kuş türleri ile bitkilerin yaşama, üreme, beslenme ve konaklamalarına imkan sağlayan uluslararası önemde olan bir sulak alandır ve dünyanın sayılı kuş göçü yollarından birisidir.


    GÖKSU DELTASI - KUŞ CENNETİ
    Göksu deltasında, 450 türden oluşan Türkiye kuşlarının 332 türü barınmaktadır. Su kuşu türlerinin çeşitliliği ve sayılarının fazla oluşu nedeniyle, özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkındaki Sözleşme (RAMSAR) kriterlerine göre de uluslararası öneme sahip alanlardan birisidir. Ülkemiz bu sözleşmeye 1993 yılında taraf olmuş, 1994 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce onaylanmıştır. 1996 yılında da Kültür Bakanlığı'nca Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir. Özel Çevre Koruma Müdürlüğü ve Doğal Hayatı Koruma Derneği tarafından bölgede çalışmalar yapılmaktadır. Delta, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen kuş bilimcilerin (Ornitolog) büyük ilgisini çekmektedir. Don olayının az görüldüğü iklimi ve tatlı sudan tuzluya değişen çok çeşitli su ortamının varlığı, deltayı Türkiye''nin diğer bölgelerinde seyrek görülen göçmen, kışlayan ve kuluçkaya yatan birçok kuş türü için çekici kılar. Bu kuşlardan saz horozu, yaz ördeği, yalı çapkını, kızılbacak, kızılşahin, balıkçıl, sakar meke, yeşilbaş ördek Göksu deltasında sürekli. Flamingo ise kışın barınmaktadır. Sazhorozu Göksu deltasının sembolü olmuş ve kuş gözlemcileri tarafından sürekli izlenmektedir.

    Göksu deltası ve onu çevreleyen tepeler, yüksek çeşitlilik ve yoğunlukta sürüngen toplulukları barındırır. 1991''de 4 tür kara ve su kurbağası, 6 tür kara ve su kaplumbağası, 14 tür kertenkele ve 10 yılan türü belirlenmiştir. Delta, deniz kaplumbağalarının (Careta caretta, Chelonia mydas) Doğu Akdeniz'de yer alan 1. derece yumurtlama alanıdır. Nesli tükenmekte olan mavi yengecin (Callinectes sapidus) üreme alanı da Göksu deltasıdır. Kıyılarında fok balığı da yaşamaktadır.

    Paredeniz dalyanı, delta ekonomisi içinde önemli bir yere sahiptir. Kefal, Yılanbalığı, Levrek, Çipura gibi balık çeşitlerinin çıktığı dalyan, S.S Kurtuluş Köyü Balıkçılık ve Su Ürünleri Kooperatifi tarafından işletilmektedir.

    Göksu, Seyhan ve Ceyhan''dan sonra Akdeniz''e dökülen akarsuların en önemlisidir. Uzunluğu 260 Km.dir. Sularını topladığı havzası 10.400 Km.dir. Deltayı ikiye bölerek denize ulaşır.

    Deltadaki tüm sulak alanların toplamı 1.954 Hektar'dır. Akgöl, deltanın en büyük su kültesi olup 1.200 Hektar'lık bir alanı kaplar ve tatlı su gölüdür. Bitki ve hayvanlar için oldukça zengin yaşam ortamı oluşturur.

    Göksu deltası, Akdeniz iklimine özgü çok çeşitli doğal bitki örtüsüne sahiptir. Son yapılan araştırmalara göre, bölgede 352 bitki türü belirlenmiştir. Türkiye''de korunmaya ihtiyacı olan 8 adet dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmayan tür ile 32 adet nadir tür deltada yaşamaktadır.

    Ova ve kıyıdan itibaren kuzeye doğru yer alan dalgalı arazi kuşağındaki makiliklerde, Defne, Zakkum, Melengiç, Murt, Harnup gibi tipik Akdeniz bitkileri vardır. Makilerden sonra başlayan ormanlar 2000 M.den sonra seyrekleşerek, yerini 2500 M.den sonra çalılıklar ve geniş otlaklara bırakmaktadır.



    CARETTA CARETTA & CHELONİA MYDAS
    Yaklaşık yüz on milyon yıldır sahillerimiz, Yeşil Baş (Chelonia Mydas) ve Logger Head (Caretta Caretta) kaplumbağaları tarafından ziyaret edilmektedir. Yeşil Baş (Chelonia Mydas) ve Logger Head (Caretta Caretta) kaplumbağaları, Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında ve bazen de İsrail'de yumurtlama yapmaktadır.
    Bu büyüleyici canlılar, yumurtlamak için Mayıs ve Ağustos ayları arasında kumsallarımıza gelmektedirler.

    Güneşin batışından sonra hava karardığında, bazen kabukları 100 Cm.den fazla olan yetişkin dişi kaplumbağalar kumsalda yumurtlamaya uygun bir yer ararlar. Türlerine bağlı olarak 65 ile 110 adet arasında yumurta bırakırlar. Her bir kaplumbağa 10-15 gün arayla beş ila altı kez yumurtlar. Yumurtlama tamamlandığında yorgun düşen dişi kaplumbağa denize geri döner. Tekrar yumurtlama yapmak için aynı kumsala iki yıl sonra yeniden gelir.

    Ekolojistler ve öğrenciler, nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan deniz kaplumbağalarının korunmasına yardım etmek amacıyla yumurtlama alanlarında gözlemlerde bulunmaktadırlar. Ziyaretçiler için de bu doğa olayını gözlemlemek heyecan verici bir deneyimdir. Carettaları izlemek istiyorsanız gece kumsalda kamp yapan gruplara katılabilirsiniz, koruma amaçlı gönüllü grubundan oluşan bu gruplar her yıl düzenli olarak dünyanın her yerinden gelip kaplumbağaları izlemektedirler.

    Ortalama yaşları 100 ila 120 yıl... Bunun yaklaşık 70 yılını denizlerde dolaşarak geçiriyorlar... Ve dünyanın sadece belirli yerlerinde soylarını sürdürebilme mücadelesine girişiyorlar.

    Caretta Caretta’lar dünyanın sadece belirli yerlerinde yumurtlayabiliyorlar. Yumurtlamak için çok ince kum olan sahilleri seçen Caretta Caretta’lar, rüzgarlarla Kuzey Afrika’dan gelen ince kuma sahip 20 kumsalı, Türkiye’nin Doğu Akdeniz kıyılarında bulmuşlar. Ancak Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın raporlarına göre bu kumsallardan 11’i oldukça kötü durumda.

    Uluslararası raporlara göre soyu tükenmekte olan Caretta Caretta’ları Türkiye taraf olduğu uluslararası anlaşmalar kapsamında korumakla yükümlü.

      Similar topics

      -

      Forum Saati 28th Mart 2024, 15:47